Tevfikcan Çifçi
TevfikcanÇifçi
KosanKirpi
Link Takas İçin:Cantrgg@hotmail.com

KoşanKirpi | Yardım Platformu

tokisilerskrts

Sokrates M.Ö. 469-399 yılları arasında yaşamış olan ünlü Yunanlı düşünür, filozof.  'un hocası olan Sokrates, görüşleri, tar­tışmaları yeni iktidarın temsilcileri tarafın­dan beğenilmediği için, yeni tanrılar icad ettiği, görüş ve tartışmalarıyla, gençleri baş­tan çıkardığı gerekçesiyle ölüme mahkum edilmiştir.

Sokrates'in 
felsefedeki ve felsefe tarihin­deki önemi, öncelikle onun bilinçli ve ahlâki kişiliğin bulunduğu yer olarak ruh kavramını bulmuş olmasından kaynaklanır; felsefenin merkezine insanı geçiren, insanın kendisiyle, evrenle ve toplumla olan ilişki­sinin ne olduğunu ve ne olması gerektiğini araştıran, insan yaşamının kişisel, toplumsal ve ahlâki boyutunu ön plana çıkaran Sokrates aynı zamanda etik tarihindeki ilk büyük teorinin kurucusu olmak durumundadır.

Onun etiğinin en temel tezi ya da önerme­si, bir insanın en önemli faaliyetinin ruhuna gereken özeni göstermesi olduğu veya sor­gulanmamış bir hayatın yaşanmaya değer ol­madığı tezidir. Sokrates'in inancına göre, ki­şinin nasıl yaşaması gerektiği sorusu üzerinde düşünmemesi onun değersiz, ve do­layısıyla mutsuz bir yaşam sürmesiyle eşan­lamlıdır. Ve Sokrates insanların bu soru üzerinde pek düşünmeden yaşadıklarını ima etmiştir. Çünkü insanlar başka insanların da bulunduğu ve toplum değerlerinin hakim ol­duğu bir dünyaya dahil olmuş durumdadır­lar. Ne yapmaları neyin peşinden koşmaları ve nasıl yaşamaları gerektiğini onlara her zaman anne-babaları akrabaları, kısacası bü­yükleri söyler. İnsanlar toplumun ideallerini ve değerlerini olduğu gibi benimserler. İçin­de bulunulan sosyal atmosfer neyin doğru neyin yanlış, neyin iyi neyin kötü olduğuy­la, yani ahlâklılıkla ilgili birtakım fikirleri insanlara aktarır. Aynı sosyal atmosfer, ahlâklılıkla yakından ilişkili olan dini düşün­celer ve bu arada kişisel hedeflerle ilgili bek­lentiler sergiler. Söz konusu sosyal koşullan­ma ya da toplumsallaşma süreci içinde, hemen tüm insanlar toplumun ideallerine gö­nüllü yazılır ve çevrenin beklentilerine uygun yaşar. İnsanların çoğu mesleklerini dahi, toplumun kutsadığı, ya da önemsediği alternatiflerin arasından seçer ve yaşantılarını böyle planlar. Dine de aynı şekilde yazılır ve iyi ya da ahlâklı yaşamı büyükleri gibi tanım­larlar. Kısacası, insanlar üyesi oldukları top­luma ve bağlı bulundukları kültüre göre ya­şarlar. İşte böyle bir yaşam, Sokrates'in «sorgulanmamış' dediği varoluşçuların 20. yüzyılda 'sahici olmayan yaşam' diyecekleri hayattır.

Çünkü böyle bir hayatı sürdürürken çoğu insan, Sokrates'in ruh adını verdiği karakter­lerine ya da tinsel yaşamlarına gereken özeni göstermez. Sosyal kimlikleriyle, içinde bu­lundukları toplumun ideallerine uygun yaşa­dıkları zaman, insanın bunun için zamanı bile olmaz. Zenginlik arar haz ya da şan ­şeref peşinde koşarken, bir de tinsel boyutları olduğunu unuturlar, kendilerini harekete ge­çiren gücün ne olduğunu sorgulamadan, kişi­sel hedeflerinin gerçekten de değerli olup olmadığını tartışmadan başka herkes gibi yaşanan. Toplumun kendilerine sunduğu değerler üzerinde bir an bile düşünmeden, sos­yal baskıyla, bedenin arzularıyla sürüklenir­ler. Kısacası, «sorgulanmamış bir yaşam süren insanların hayatı kendi ellerinde ya da kendi kontrollerinde değildir; onların deneti­mi dışarıdan gelmektedir. Bu ise, kişiyi mut­suzluğa götüreceği için, bir felaketten başka hiçbir şey olamaz. Öyleyse, insan, mutluluğu buna bağlı olduğu için ruhuna özen göster­mek zorundadır. Ruha gereken özeni göster­mek ise insanı insan yapan şeyin ne olduğu­nu, ruhun bizatihi kendisini, neyin insan doğasını tamamlayıp gerçekleştireceğini bil­mektir.

İşte buradan Sokrates'in etik anlayışının bir başka ünlü sözü çıkar: 'Kendini bil!', 'Kendini tanı!' Yaşamda mutluluk insanın kendi benine ilişkin bilgide, insanın kendisi­ne dair doğru kavrayışta yatar, çünkü, bir insan kendi doğasını, kendisini harekete ge­çiren motifleri, zaaflarını ve sınırlamalarını, yeteneklerini, yaşamının gerçek amacını bi­lirse eğer, bu bilgiye uygun olarak akıllıca ve bilgece davranıp, mutluluk nihai hedefine ulaşabilir.

Mutluluk, buna göre, Sokratik etiğin in­sanlar için koyduğu nihai hedef, gerçek ahlâki iyidir. İyi insan tarafından arzu edi­len ihtiyaç ve eksikliği duyulan şey olmakla birlikte, Sokrates'e göre iyi, insanların ihti­yaç duyduklarını ve arzu ettiklerini düşündü­ğü şey olmayabilir, zira insanlar, gerçek ihti­yaçlarının neler olduğuyla ilgili olarak yanılabilmekte ve gerçekte eksikliğini duy­madıkları bir şeyin, hatta kendileri için zarar­lı olan bir şeyin peşinden koşabilmektedir. Şu halde, ahlâki iyi, insanların ihtiyaç duy­duklarını düşündükleri şey olmayıp, onların doğaları gereği, gerçekten ihtiyaç ve eksikli­ğini duydukları, insanlara doğal olarak ait olan ve ona sahip oldukları takdirde onları gerçekleştirecek, tamamlayacak şeydir. Sokrates'in söz konusu kendini gerçekleştirme haline verdiği ad, eudaimoniadır, yani mut­luluktur. O söz konusu mutlulukçu etik anla­yışında, ahlâki iyinin insan doğasını tamam­layıp gerçekleştirerek, insanı mutlu kılan şey olduğunu, insanın mutluluğu hedeflediğini apaçık bir şey olarak görür. Ona göre, bun­dan daha öteye gidilemez ve insanların, mut­suz olmak yerine, niçin mutlu olmayı iste­dikleri sorusu sorulamaz; bu Sokrates için olduğu kadar, tüm Yunanlılar için apaçık bir şeydir. Sokrates, tüm insanların, doğaları ge­reği, mutlu olmayı istediğini ve hiç kimsenin mutsuz olmak istemediğini söyler. Mutluluk, tüm insani istek ve arzuların nihai amacıdır ve insan hayatı ve varoluşunun en yüksek he­defidir.

Sokrates bunu ve mutluluğun bilgiyle olan ilişkisini biraz daha açıkça ifade edebilmek için, ahlâki ve dolayısıyla mutlu yaşama ile varolan çok çeşitli sanat veya zanaatlar ara­sında bir analoji kurmuştur. Buna göre, bir sanat (techne) sahibi olan insanlar, yani zana­atkarlar hem faaliyetlerinin amaçlarının ve hem de bu amaçlara nasıl ulaşılacağının doğru bilgisine sahiptirler. Bir ayakkabıcı bir ayakkabının ne olduğunu ve ne işe yaradığını, bir ayakkabının nasıl yapılacağını bilir. Bir marangoz bir masanın ya da bir koltuğun ne olduğunu ve nasıl imal edileceğinin bilgi­sine sahiptir. Bir gemi kaptanı denizde ge­miyle yolculuk etmenin gerek amaçlarını ve gerekse araçlarını bilir. Bütün bu örnekler dikkate alındığında, bir sanatın belirli ve açık seçik olarak tanımlanmış bir amacı ya da nihai ürünü ve bu amaca erişmenin veya nihai ürünü elde etmenin kabul görmüş yol­ları vardır. Sokrates'e göre yaşamak da bir sanattır; daha doğrusu iyi ve doğru yaşamak istiyorsak, yaşamayı nihai amacı mutluluk olan bir sanat olarak görmemiz gerekmekte­dir.Yaşamanın amacı olan mutluluğa erişme­nin yolları ise, bir insan kişiliğini meydana getiren yetkinlik halleri olarak tanımlanan, erdemlerden başka hiçbir şey değildir. Başka bir deyişle, onda erdem mutluluk amacının aracı olmak durumundadır; yani, erdem, in­sanın doğasını tam olarak gerçekleştirdiği, potansiyelini tam anlamıyla hayata geçirdiği, kendi yetkinliğine ulaştığı bir hal olan eudai­nıoniaya götüren, kendisiyle söz konusu mutluluk amacına eriştiği değer ya da niteliktir. Sokrates bu şekilde tanımladığı erdemi, bil­giye eşitlemiştir. 'Erdem bilgidir' tümcesi, onun yinelemekten hiç bıkıp usanmadığı bir tümce olmuştur.

kaynak:http://www.turkcebilgi.com/sokrates/ansiklopedi#ansiklopedi


Socrate naissance de la philosophie 1/3 prophecy-come-sometimes
 
Bugün 12 ziyaretçi (47 klik) kişi burdaydı!
~ Google PageRank Checker Powered by  MyPagerank.Net
2011 Telif Hakkı Tevfikcan Çifçi
Yahoo|TevfikcanÇifçiTwitter|TevfikcanÇifçiMyspace|TevfikcanÇifçiMsn|TevfikcanÇifçiFriendFeed|TevfikcanÇifçiFacebook|TevfikcanÇifçi CanOffical
 

KosanKirpi Link Takas KosanKirpi Link Takas KosanKirpi Link Takas KosanKirpi Link Takas KosanKirpi Link Takas KosanKirpi Link Takas KosanKirpi Link Takas

 
İstatistikler : Bugün: 12 ~ Klik : 47 ~ Ip Adresiniz: 3.22.194.224

.


Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol